20 Yaş, 30 Yaş, 35 Yaş ve Bugünki Programcı Ben

Bu yazıyı kaleme alırken Can Yücel’in o güzel yazısından esinlendim. Onun yaptığı gibi yirmi, otuz ve otuz beş yaşında olan benleri coding dojo ya davet ettim. Maksat biraz yazılım üzerine sohbet etmekti. Ortaya çıkan bu oldu.

Birlikte kod kata yapalım, eşli programlama süper dedim.
35 yaşımdaki ben iyi olur, ben varım dedi.
30 yaşımdaki ben, ilgi alanıma giriyor, öğrenmek isterim dedi.
20 yaşımdaki ben, ilgimi çekmiyor, oyun oynayabilir miyiz diye sordu.

Eşleşdik ve birlikte stack katayı yapmaya başladık.
35 yaşımdaki ben, 20 ve 30 yaşındaki benlerin yazdığı kodları hiç beğenmedi. Kendisi interface bazlı programlamayı ve temiz kod (clean code) yazmayı yeğliyormuş.
Baktım kimse test yazmamış. Test güdümlü yazılım nasıl yapılır, gösterdim. 35 yaşımdaki ben, biliyorum, ama her zaman mümkün değil işte dedi. Her zaman mümkün olduğunu göstermeye çalıştım.
30 yaşındaki ben, uygulama kodundan daha çok test kodu yazdın diye bana çıkıştı. Müşterinin bunu istediğinden emin değilim dedi.
20 ve 30 yaşındaki benler kim daha uzun metot yazar yarışına girdiler. 35 yaşındaki ben onların yazdıkları kodları yeniden yapılandırma metotlarıyla okunur hale getirdi. 20 ve 30 yaşındaki benlerin yeni kodu okuduklarından ağızları açık kaldı.

Öğle arası verdik, laflıyoruz.
20 yaşındaki ben sabahlara kadar kod yazdığını, bundan büyük zevk aldığını söyledi. Düzenli bir hayatının olmadığı belliydi.
30 yaşındaki ben çok oturmaktan dolayı sırt ağrılarından şikayet etmeye başladı.
35 yaşındaki ben sırt agrılarına öğle arası yürüyüşlerinin iyi geldiğini, yürüyüşleri düzenli olarak yaptığını söyledi.
Bana da düzenli olarak spor yapıp, yediğime, içtiğime, düzenli uyumaya dikkat ettigimi söylemek kaldı. 20 sene önce bilgisayar başında sabahlardım. Bunun yaşlanınca sürdürülebilir bir durum olmadığını, mesai saatlerinde verimli olmak için işin ve özel hayatın ayrılması gerektiğini belirttim. Sağlam kafanın sağlam vücutta olduğunun bilincine varmıştım.

20 yaşındaki ben en kral dilin Java olduğunu iddia etti. Yeni, yeni öğrenmeye başlamıştı. Başka bir dil bilgiği de yoktu.
30 yaşındaki ben de işi Java dili ile götürüyorum dedi. Başka bir dil öğrenmenin gerekli olduğunu düşünmüyorum dedi.
35 yaşındaki ben ikisine de kızdı. İyi bir programcı olmak için birden fazla dili bilmek lazımdır dedi.
Ben 35 yaşındaki bana katıldığımı söyledim. 20 yaşındaki ben çok biliyorsunuz dedi. Ölene kadar Java ile program yazabileceğimi size göstereceğim dedi. Bundan bu kadar emin olma dedim. İlgi alanların değişebilir.

20 yaşındaki ben kitaplığımdaki kitapları ve masamdaki düzenekleri görünce, sen programcı mısın, yoksa elektronikçi misin diye sordu?
Bu sorunun cevabını 20 sene sonra alacaksın dedim. O kendisinin programcı olduğunu ve öyle kalacağını söyledi. Kod yazmaktan başka hiçbir şeyin onu ilgilendirmediğini söyledi. İyi bir programcı olabilmek için programcılık haricinde ilgi alanları geliştirmesi gerektiğini henüz bilmiyordu.

Kim donanımdan anlar diye sordum. 30 yaşındaki ben, işim olmaz, ben programcıyım dedi. 35 yaşımdaki benin bu konuda fikri değişikti. İyi bir programcı olabilmek için donanımdan ve özellikle mikro işlemcilerin içinde olup, bitenlerden haberdar olunmalı fikrindeydi, ama nereden başlayacağı konusunda fikri yoktu. Onlara mikro denetleyicilere göz atmaları tavsiyesinde bulundum. İçlerinde elektroniğe karşı bir ilgi varsa, micro denetleyiciler onlara çok başka bir dünyanın, programcılığı da içine alan bir dünyanın kapılarını açacaktı. İçeri girip, girmeyeceklerine kendilerine kadar vereceklerdi, ama şimdi en azından kapının nerede olduğunu biliyorlardı.

35 yaşım kendisini mühendis gibi değil, daha çok zanaatkar gibi gördüğünü söyledi. Bir usta-çırak ilişkisinden gelmemenin ezikliğini çektiğini söyledi.
30 yaşım ben bilgisayar mühendisiyim, bir mühendisim, boşuna okumadım ben dedi.
20 yaşım ben bilgisayar mühendisi olmak istiyorum dedi. İyi bir maaş alabilmek ve kariyer yapabilmek için bu şart dedi.
Yazılım hem mühendislik, hem zanaat, çözüm üreterek mühendis, çözümü koda dökerek zanaatkar oluyoruz dedim. Programcı olarak usta-çırak geleneğinden gelmediğimiz için zanaatkar tarafımızın eksik olduğunu, bu yüzden kötü programlar yazdığımızı, ama pratik yaparak, bu sorunun üstesinden gelebilecegimizi söyledim.

Programcı yeteneklerinizi nasıl geliştiyorsunuz diye sordum.
35 yaşım kod katalarını keşfettiğini ve bu şekilde mesai dışında pratik yaptığını söyledi.
30 yaşım mesai çerçevesindeki aktivitelerinin iyi bir programcı olmak için yeterli olduğu görüşündeydi. Katalardan ve pratik yapmaktan bihaberdi.
Kodkata.com a bakmalarını tavsiye ettim. Pratik yapmanın daha iyi bir programcı olmak için gerekli olduğunu biliyordum.

35 yaşıma diğer ikisini nasıl bulduğunu sordum.
Çaylak bunlar, bir şeyden anlamıyorlar dedi.
Kendisini nasıl bulduğumu sordu.
Olacak, doğru yoldasın, ilgi alanlarını çoğaltmaya bak, her şey program yazmak değil dedim. İyi bir programcı olabilmek için edebiyat kitapları okumanın, kendi ana diline hakim olmanın, elektronikte uğraşmanın, spor yapmanın ve bunun gibi programcılıkla ilgisi olmayan birçok aktivitenin gerekli olduğunu anlamaya başlamıştım. Bunları 20 ve 30 yaşındaki benlere anlatmanın faydası olmayacağını biliyordum, çünkü onlar tek bir programlama dilinin insanlarıydı.

Ben ne düşünüyordum onlar hakkında;

35 yaşım yazılımda bir üst seviyeye çıkmak için çaba sarfediyor, ama lazım gelen kapıları keşfetmekte zorlanıyordu. Ama programcılığın diğer yönleriyle de ilgilenmeye başlamıştı. Er ya da geç o kapıları keşfedecekti. Bunun için çok çalışması gerektiğini biliyor muydu?

30 yaşım yazılımın sadece kod yazmaktan ibaret olduğunu zannediyordu. Tek bir dille işi götürebileceğini düşünmesi, onu sadece uzmanlığa mı götürecekti?

20 yaşım programcılığa en uzak mesafede olandı. Bu kafayla iyi bir programcı olabilecek miydi?

Peki kendi hakkımda ne düşünüyorum;

Bildiğim bir şey varsa o da hiç bir şey bilmediğimdir (Sokrates).

Çok değişik düşüncelere sahip dört insan bir araya gelmişti. Programcılığın ne olduğu konusunda herkesin fikri farklıydı. Onları çağırdığıma pişman mı olmuştum. Belki de….

Bende kabahat.
Ne çağırıyorsun tanımadığın adamları evine …

(Not: Son iki cümle Can Yücel ustanın şiirinden alıntıdır.)


EOF (End Of Fun)
Özcan Acar

Share Button
0.00 avg. rating (0% score) - 0 votes

13 Comments

  • başer

    06 Şubat 2015

    Çok güzel bir yazı, teşekkürler.

  • izzet

    06 Şubat 2015

    Hakkaten şahane olmuş. Yaş 35 kendimden çok şey buldum.
    tşk

  • Adem Bakış

    06 Şubat 2015

    Çok şanslıyım bunu 20 li yaşlarda okuduğum için.
    Mükemmel bir yazı

  • Görkem

    06 Şubat 2015

    17 yaşında biri olarak bunu okumak gerçekten bilgilendirici ve eğlendirici. Sağolun hocam :)

  • İbrahim ATAY

    06 Şubat 2015

    :) Çok güzel bir yazı olmuş. Sanırım özeti de sonda bir cümle ile yapmışınız. “Bildiğim bir şey varsa o da hiç bir şey bilmediğimdir (Sokrates).”

  • Tekin POLAT

    06 Şubat 2015

    Hocam yazı çok güzel. Bizi aydınlattığınız için teşekkürler hocam.

  • sefa özdemir

    08 Şubat 2015

    Hocam yazı çok güzel olmuş edebiyat şampiyonuda olabilirsiniz :)

  • Aret Tatonyan

    11 Şubat 2015

    Bir .Net developer olarak yazılarınızı severek takip ediyorum. Türkiyede blog yazarlığı genellikle yabancı yazıların türkçeye çevirisi şeklinde olduğu için yazılımın felsefesi ve ülkemizdeki sektör dinamiklerinin anlatılmasının yeni nesil için çok önemli olduğunu düşünüyorum.
    Usta çırak ilişkisi konusunda size tamamen katılıyorum. Bu konuda kısmen şanslı biri olduğum için bana kattıklarını anlatmak ile bitiremem.
    35 yaşıma 1 kaldı ama kendim için de bu değerlendirmeyi yapmamı sağladığınız için teşekkürler.

  • oğuz can kandemir

    18 Şubat 2015

    Hocam elinize sağlık çok iyi anlatmışsınız

  • Muhammed Ali

    21 Şubat 2015

    Elinize sağlık hocam çok faydalı bi konu olmuş.

  • malik

    17 Nisan 2015

    S.a.,
    ben de genel olarak arkadaşlara katılıyorum. Yazınızı google+ yayımladım ve dedim ki umarım 35ime gelmeden en azından zihinsel olarak onun 35ine gelebilirim diye. Çünkü bunların hepsi pratikte çok güzel ama uygulamaya gelince herkes ben de dahil pat küt koda giriyor ve bildiklerimize ihanet ediyoruz

  • ugur arduc

    27 Aralık 2015

    çok güzel bir yazı olmuş okurken büyük zevk aldım

  • uğur arduç

    08 Temmuz 2018

    Hocam yaklaşık 3 sene önce okumuşum bu yazınızı ve yorum yazmışım..

    Çok iyi bir yazılımcı olacağımı sandığım bir zaman dilimiydi ve büyük bir projenin içindeydim hatta çok iyi bir Java kursuna dahi yazılmıştık 3 arkadaş..
    Gece gündüz çalıştım sonuçta zor geçecek birkaç sene sonra hayatım boyunca sevdiğim işi yüksek bir maaşla yapacaktım, birkaç sene uykusuz yorgun ve asosyal olmak sorun edilemeyecek kadar ufak şeylerdi benim gibi çokta refah içinde büyümeyen biri için.

    Fakat kader diye bir şey var, büyük ve çok entegrasyonlu bir yazılım yapmak bunu süreç yönetimlerine bağlayacak analizleri ortaya koymak bayağı zordu, ama yazılımların en zor yanı türk dizileri tadındaki ikili ilişkilerdi :)

    Projedeki görevim yer yüzündeki en saçma sebeple büyük bir soruna dönüştü, kurumun analizci olmamı istemesi ve benim başından beri yazılımcı olacağımı, analizin bana göre olmadığını söylemem :)

    Sonuç olarak 2 seneden fazla görev aldığım projeden çıkartılıp, Kredi ve Finans birimine verildim.. 1 sene kadarda burada işi öğrenmek için çile çektik ve işi öğrendik hamdolsun, Şimdi mutluyum ama yazılım görünce psikolojim bozuluyor :) {Gerçekten bozuluyor anormalleşiyorum, sinirden elim ayağım titriyor}

    Yaşım 25 burada Rabbim büyüktür, herşeyde bir hayır vardır diyorum.

    Not: Yöneticilerime kızgın değilim, çünkü onlarında ellerindeki imkanların farkındayım, Dediğim gibi kader faktörü ortadaydı yoksa hepsi gayet destekleyiciydi, fakat kurumumuz tarafında yazılımcı değil analizci lazımdı ve yazılım tarafını ilgili şirket kolayca hallediyordu.

Bir cevap yazın